Bilge Okuyucunun Bakış Açısı NOVEL - Bölüm 7
KISIM 2 – Ana Karakter (2)
~~~
[Sponsor seçimi sona erdi.]
~~~
Havada süzülen mesajı izlerken derin bir nefes aldım.
~~~
[Bazı takımyıldızları tercihinden oldukça etkilendi.]
~~~
Evet, şimdi başlıyordu.
~~~
[Takımyıldızı ‘Abisal Kara Alev Ejderhası’ seçiminden memnun olmadı.]
[Kara Bulut’a ait takım yıldızları Abisal Kara Alev Ejderhası’nın hiddeti karşısında tir tir titriyor. Bir süreliğine hiçbir Kara Bulut takımyıldızından sponsorluk teklifi alamayacaksın.]
~~~
Beklediğim bir mesaj olduğundan şaşırmadım.
Sırf reddedildiği için tüm grubunun sırt çevirmesini sağlamak… Orijinal kitapta bu takımyıldızının Kim Namwoon’un sponsoru olmamasına şaşırmamalı. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.
~~~
[Takımyıldızı ‘Alevin Şeytanvari Yargıcı’ hayal kırıklığına uğradı.]
[Gelecekte de adaletini görmek için seni düzenli olarak izlemeye devam edecek]
~~~
Başmelek Uriel ise sadece hayal kırıklığına uğramıştı. Zaten, iyilik abidesi olan takımyıldızları büyük bir adaletsizlik sergilemediği sürece birisinden nadiren nefret ederdi.
~~~
[Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’ seçimine ilgi duyuyor.]
[200 jeton hibe edildi.]
~~~
Gizemli Entrikacı ise beklenmedik bir durumdu. Adının kişiliğini yansıttığını düşünürsek belki de temkinli davranmam hoşuna gitmiştir.
~~~
[Takımyıldızı ‘Altın Başlığın Esiri’ seçimine ilgi duyuyor.]
~~~
Ve Cennete Meydan Okuyan Kadim Bilge…
Endişeli değilim desem yalan olurdu. Doğru kararı mı vermiştim? Bilmiyordum. Belki de altın tepside sunulmuş bir fırsatı elimin tersiyle itmiştim.
Hayatta kalabileceğim kesindi. Ama bu O’nların oyuncağı olacağım anlamına da geliyordu. Ve bildiğim kadarıyla takımyıldızları olmadan da güçlenmenin bir yolu vardı. Eğer tahminlerimde yanılmıyorsam bu yol en güçlü sponsorlara sahip cisimleşenlerin bile üstüne çıkabilmemi sağlayabilirdi.
[Haha, bu gerçek mi… hiç mi ilgi çekici seçenek yoktu? Neyse canım, ileride başka fırsatlar da yakalayacaksınız.]
Dokkaebinin hilali andıran gözleri bir süre üstümde kaldı.
[Hadi bakalım, herkes seçimini yaptığına göre biraz dinlenin. Benim gidip bir sonraki senaryoyu hazırlamam gerekiyor. 10 dakika sonra görüşürüz.]
Sponsor Seçimleri bittikten sonra dokkaebi ortadan kayboldu. Bize dinlememizi söylemişti ama bu 10 dakika çok kritikti.
10 dakika içinde durumu analiz etmeli ve sonraki senaryolar için hazırlanmalıydım. Kafamın içinde seslenerek yetenek ekranımı açmayı denedim.
[Karakter Listesi] ve [Bilge Okuyucu’nun Bakış Açısı]
Tam kullanımlarını bilmiyor olsam da aklımda bazı fikirler oluşmuştu. Bunlar işime yarardı.
“Bir araya toplanalım.”
Hayatta kalanlar sözüme uyup bir araya geldiler. Elini ilk uzatan Lee Hyunsung oldu.
“Merhaba, ben Lee Hyunsung.”
“Kim Dokja.”
“Tanıştığımıza memnun oldum… gerçi şu anda bu ne kadar doğru bir cümle emin değilim. Biraz önce dediğim gibi ben askerim… şey, daha doğrusu eskiden askerdim.
“Biriminle iletişime geçemiyor musun?”
“…Hayır.”
Elimi sıkarken gücünü hissetmiştim. Hayatta Kalmanın Yolları’nın ilk aşamalarında görünen tanktan da daha azı beklenmezdi.
Lee Hyunsung’u yanımdan ayırmamalıydım. Şimdi öyle görünmese de Lee Hyunsung Hayatta Kalmanın Yolları’nın ilerleyen safhalarında çok önemli bir figür haline geliyordu.
“Bu arada, Dokja-ssi…”
“Efendim?”
“Teşekkür etmek istiyordum. Sen olmasaydın hepimiz ölmüştük.”
“Hayır, mesele bu değil.”
“Hayatta kalsaydım bile, şimdiki gibi insan olarak hayatıma devam edemezdim. Çok teşekkür ederim. Kendimden… utanıyorum.”
Lee Hyunsung içten bir şekilde eğildi. Kafam karışmıştı. Aslında, ben hiçbir şey yapmasaydım bile Lee Hyunsung hayatta kalacaktı.
Sonra birisi omzumu kavradı.
“Haha, sözleşmeli çalışanımız iyi iş çıkarttı. Dokja-ssi, adımı biliyor musun?”
Kim olduğunu dönmeden bile anlamıştım. Omzumdaki elini indirdim ve konuştum.
“Biliyorum, Han Myungoh-ssi.”
“Ha? Han Myungoh-ssi derken? Bana müdürüm diye seslenmen gerekmez mi?”
Han Myungoh şu durumda bile statüsünü kullanmaya çalışıyordu. Minosoft’un otoriter kralı olduğunu her yerde belli ediyordu.
“Şirkette değiliz.”
“Hah, şuna bak sen. Şimdi de işe gitmemeyi mi düşünüyorsun? Görgü kurallarını unuttun sanırım?”
Han Myungoh’un öfkeli suratını gördüğümde bildiğim dünyanın sona erdiğini bir kez daha anladım.
Senaryo başlamadan önce karşımdaki adam bir ‘avcı’ydı. Ve ben de bu avcının yakalamaya tenezzül dahi etmeyeceği kadar ufak bir avdım. Aramızdaki ilişki bundan ibaretti.
“Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama hareketlerini beğenmedim. Eline böcekleri aldıysan önce bana vermen gerekirdi. Niye öylece fırlatıverdin?”
“…”
“Dokja-ssi, tavırlarına dikkat etmeni öneririm. Kontratının bitmesine ne kadar kalmıştı?”
Bir anda, hepsi çok saçma geldi. Eski dünyamızda ben fazla zayıftım.
“Han Myungoh-ssi.”
“Ha?”
“Kapa çeneni.”
“N-ne?”
Hâlâ anlamadın değil mi? Kim Namwoon kafana fazla mı sert vurdu yoksa? Minosoft mu dedin? Dünyanın sonu gelmişken şirketin hâlâ var olduğunu sana düşündüren ne?”
Han Myungoh’un yüzü bir anda bembeyaz kesildi.
Gözlerimi diğerlerinin üzerinde gezdirdim. Madem konuşmaya başlamıştım, bazı şeyleri kesinleştirmem gerekiyordu.
“Sorun sadece Han Myungoh-ssi’de değil. Hepinizin gözlerini açması gerekiyor. Dokkaebi’nin de dediği gibi bu ne bir film sahnesi ne de bir şaka.”
“…”
“Herkesin durumu az çok anladığını düşünüyorum. Nitelikler penceresindeki özel yetenekler. Oyunlara benzer bir arayüz. Aramızda hâlâ gerçeklerle yüzleşmeyen kaldı mı?”
Beklediğim gibi, kimse elini kaldırmadı. Güney Kore için bunlar anlaşılması kolay şeylerdi. Neredeyse herkesin elinde bir akıllı telefon olması sayesinde hepimiz hayatımızın bir noktasında RPG* oynamıştık.
ÇN: RPG*: Roll Play Game: Rol Yapma Oyunlarında kişiler bir karakteri canlandırarak onun hikayesini ilerletmeye çalışırlar. Oynadıkları karakterler genellikle özgündür ve farklı yeteneklere, özelliklere ve kişiliklere sahiptir. Oyuncular karakterlerinin kişiliklerine bürünerek onun gibi davranır ve hikayeyi devam ettirirler.
Hiç oynamasalar bile mutlaka fantastik bir roman okumuşlardır.
Lee Hyunsung iç geçirdi.
“Bu aynı ben askerlik görevimi yaparken okuduğum kitaplara benziyor. Cidden rüyada değilim değil mi?”
“Her şey gerçek.”
Ani cevabım karşısında Lee Hyunsung’un göz bebekleri kıpırdadı.
~~~
[Karakter ‘Lee Hyunsung’ sana karşı hafif bir güven duyuyor.]
[Karakter ‘Lee Hyunsung’u anlayışın yükseldi.]
~~~
Lee Hyunsung başıyla onayladı.
“Net olman güzel. Peki şimdi ne yapacağız? Dokja-ssi, bir fikrin var mı?”
“Gitmemiz gerek.”
Duraksamadan cevap verdim.
“G-gitmek mi? Sen aklını mı kaçırdın?”
“Dokja-ssi, bence tam aksine…”
Bu sefer, Yoo Sangah dahil oldu. Anlaşılan herkesin gözü açılmamıştı.
“O zaman daha ne kadar burada bekleyeceğiz?”
Aslında, o kadar da mantıklı konuşmuyordum. Dışarısı yaratık kaynıyordu. Ama biliyordum. Hemen şimdi, buradan çıkmamız gerekiyordu.
“Ailelerinizi hiç düşündünüz mü? Tüm bu kargaşa içinde ailelerinizin ne halde olduğuna dair fikriniz var mı?”
“H-hatlar çalışmıyor. Kakaotalk* da öyle…”
ÇN: Kakaotalk*: Aynı naver gibi kakaotalk da haberlerden çizgiromanlara kadar içerisinde bir çok hizmeti barındıran Kore asıllı bir platformdur.
Yoo Sangah çaresizce ağlamaya başladı.
Elbette, Konfüçyanizm* Kore’de hâlâ kabul görüyordu. Lee Hyunsung ve Han Myungoh’un bile ‘aile’ lafını duyunca suratları çökmüştü.
ÇN: Konfüçyanizm*: eski bir Çin ahlakı ve Çin Felsefesi sistemi olup başlangıçta bilgin Konfüçyüs‘ün öğretilerinden yola çıkarak gelişmiştir. Ağırlığı insan ahlâklı ve iyi amellerdedir. Konfüçyüsçülük ahlak, sosyal, politik, felsefi ve dini düşüncelerden oluşan karmaşık bir sistem olup Doğu Asya‘nın kültürü ve târihi üzerinde muazzam etkisi olmuştur. Batıdaki bâzı kaynaklar, hükûmetlerin bu inanışı târih boyunca uzun süreler desteklemelerinden dolayı Konfüçyüsçülük’ü Doğu Asya’daki devletlerin “devlet dîni” olarak görmüşlerdir.
Kafasını yere eğmiş Lee Gilyoung’un omzunu kavradım. Ayağa kalkan ilk kişi Yoo Sangah olmuştu.
“Ben… ben gidiyorum.”
“H-hayır! O şeyin ne dediğini duymadın mı?! Burada dinlen! Dışarı adım attığımız an bir şeyler kafamızı koparır!”
“O zaman oylama yapalım.”
Yoo Sangah elini ilk kaldıran oldu. Onu ben ve Lee Gilyoung takip etti. Sonuç belliydi.
“…Üssüme dönmem gerekiyor ama görünüşe bakılırsa dışarıdaki tehlike geçmiş değil. Ayrıca uyarımızı da aldık.”
“Sikerler, gidecekseniz gidin! Ben gitmiyorum! Hiçbir güç beni buradan çıkartamaz!”
Han Myungoh umurumda değildi ama Lee Hyunsung’un gelmemesi sorundu. Ne pahasına olursa olsun O’nu da yanımda götürmem gerekiyordu…
Tanng!
Kalın demir tabakadan yüksek bir ses çıktı. 3707 numaralı vagonun kapısı hafifçe yamulmuştu.
“N-ne?”
Han Myungoh’un çığlığı demir kapıdan çıkan sağır edici ses tarafından bastırıldı.
Tannng!
Birisi kapıyı kırmaya çalışıyordu. Bu beklenmedik bir durum olduğundan düşünmem gerekliydi.
Sonraki senaryo olabilir miydi? Hayır. Dokkaebi henüz dönmemişti. O zaman…
Zihnim motor gibi çalışıyordu. Birden tüylerim diken diken oldu ve vücudum elektrik çarpmış gibi titredi. O adam.
“N-ne? Şunu durdurmalıyız!”
Han Myungoh kapıya doğru ilerledi. Lee Hyunsung da harekete geçmek üzereydi ki O’nu durdurdum.
“Engellemeyezsiniz.”
“Ha?”
“Gitmemiz gerek.”
Gözlerimi ağır ağır demir kapıya çevirdim.
“Ha? Ama…”
“Şimdi gitmezsek-“
3707 numaralı vagondan hayatta kalan tek kişi. O kapının ardında kimin olduğunu çok iyi biliyordum.
“Sonraki senaryo ulaşmadan ölmüş olacağız.”
Evet, O adam sonunda geliyordu. Bu hikayenin ‘gerçek’ ana karakteri.
ÇEVİREN: LOUD