Death Is The Only Ending For The Villain - Bölüm 6
Odaya girdiğimde gerçekten gerilecek bir şey olmadığı konusunda kendimi ikna etmeye çalışıyordum.
‘Bu, oyundan tek bir sahne sadece’ diye düşündüm. Buna rağmen, az da olsa ellerim titriyordu. Bunun, kendi babama olan benzerliğinden ve dükün Penelope’ye karşı davranışını yansıtmasından kaynaklanan bilinçaltı bir tepki olabileceğini kanaatindeydim. Odaya tamamen girdikten sonra bile dük başını kaldırmadı. Tereddüt ettim ama titreyen parmaklarımı saklayarak önünde durduğum masasına yaklaşmaya kendimi zorladım. Selamlamak için eğildim. Sesim hala çıkmıyordu bu nedenle konuşarak varlığımı gösterebilmemin imkanı yoktu. Ortamın havasını okurken, yapabileceğim tek şeyin sessizce durup beklemek olacağına karar verdim.
“Gelmişsin.” Dük bana baktı. Kafasını hafifçe kaldırdı. Derrick’le aynı siyah saçlara ve mavi gözlere sahipti. Hiç duygu belirtisi göstermiyordu, tam olarak oyunun çiziminde gösterildiği gibi, yüksek statülü bir soyludan tam da böyle bir şey beklenirdi. O esnada görüş alanıma beyaz bir kutu girdi.
1-Beni neden çağırdın?
2-Meşgulüm. Lütfen sadede gel.
3-(Konuşmadan dik dik bak)
Tüm bu kafayı yedirten seçenekler arasından, 1.’si en az saldırgan olanıydı. 1’e bastım.
“Beni neden çağırdın?” sesim kendiliğinden çıkıyordu.
“Bu sabah bir kargaşa çıktığını duydum.” Dük lafını bitirir bitirmez, kutuya yeni bir dizi seçenek kaydı.
1-Ekselanslarının dert etmesi gereken bir şey değil.
2-Muhtemelen kargaşa çıksın istemişsindir.
3-Benim hatam değildi. Hepsi şu aptal hizmetçinin işiydi!
Hah! Şu dengesiz seçenekler! Bu saçma seçenekleri okurken akıl sağlığımı yitiriyordum.
Bir zamanlar bu sahnenin aynısını yaşamıştım. Gerçek dünyada oyunu oynarken, Penelope’yi şuh, zarif erkek mıknatısı bir kadın yapmanın komik olacağını düşünmüştüm ve gülerek ikinci seçeneği seçmiştim. Oyundan sahnelerin gözümün önünde canlandığını görmek hâlâ aklımı başımdan alıyordu.
Adım kötü kadına çıksa da… hangi baba kan bağı olmayan kızına bu kadar kötü davranır ki? Kahretsin! Seçimimi yaptım, ekrandaki herhangi bir seçeneği basmayı reddettim. Bir şey söylemeyip öylece dikildiğimde, Dük kalemini indirdi ve bana doğru düzgün bakmak için kafasını kaldırdı. Bana baktığında gözleri keskin ve sertti. ‘Umarım bu karar bana ölüm fermanı imzalatmaz…’
Pes edip 1 numaralı seçeneği seçtim. Titreyerek dişlerimi sıktım ve konuşamama adına her şeyi yapmaya çalıştım.
“Ekselanslarının dert etmesi gereken bir şey değil.” Kelimeleri durduramadım ve nihayetinde çok tuhaf bir tınlamayla ağzımdan döküldüler.
“Penelope.” Dük konuşunca irkildim. Sesi buz gibi soğuktu ve hiç sıcaklık barındırmıyordu. Ne kadar çabalarsam çabalayayım, gerçekten hikayenin akışında değişiklik yok muydu?
“Sen bu eve geleli çoktan altı yıl geçti mi?” hafızamda geri gittim, oyundan doğru bilgiyi arıyordum. Kadın kahraman ve kötü kadın aynı yaştaydı yani on sekizindeler. Penelope on iki yaşındayken Dükün ailesine evlatlık geldi. Demek ki, evet, Dük doğru söylüyordu. Bir dakika bekleyin! Oyunla ilgili önceden unuttuğum bir şey hatırladım. Reşit olma töreni bir kişinin on sekizinci doğum gününde düzenleniyordu. Eğer Penelope altı yıl önce on iki yaşında evlat edinildiyse, o zaman neredeyse on sekiz yaşındaydı. Öyleyse Penelope’nin reşit olma törenine kadar pek bir zaman kalmadı, değil mi? O halde Eckart ailesinin gerçek Leydisi dönene dek ne kadar zamanım var?
“Bilip bilmediğinden emin değilim ama bu eve adım atmak kolay değildir. Yalnızca, zor sınavı geçip evimiz için bir işe yarayabilme değerini kanıtlayanlar Eckart malikanesinin kapılarından girebilir.” Dedi Dük.
“…” Sessizce duruyordum.
“Seni evlat edindikten sonra bu ailenin Leydisi olarak sana para sağlamakta tereddüt etmedim. Hatta paranı müsrifçe harcamana, affedilemez şeyler yapmana bile izin verdim.”
“…” Hala ağzımdan tek kelime çıkmıyordu,
“Fakat, bu geçen altı yılda ailemize kazandırdığın güzel şeyleri bir türlü çözemedim.” Dedi. Söylediklerinin doğruluğunu inkar edemiyordum. Kan bağı olan kızına birazcık benzeseydim en azından bir parça umudum olurdu. Ama Penelope’nin saçı ve göz rengi çok farklıydı. Sözlerinin doğruluğu karşısında kafa sallamak istedim, ama dük konuşurken bir milim bile kıpırdayamadım. Sistem bedenimi kontrol ediyordu. Beyaz kutu tekrar ortaya çıktı.
1-Yani beni kapının önüne mi koyacaksın?
2-Sana söyledim, ben yanlış bir şey yapmadım!
3-(Diz çök)
Sonunda! Tereddüt etmeden seçebileceğim normal bir cevap görebildiğime sevindim. Bu dünyaya geldiğimden beri ilk kez heyecanlı hissediyordum. Önceden olduğu gibi seçeneklerin devam eden sessizliğimle ortadan kaybolabileceğinden endişelendim, hemen üçüncü seçeneğe tıkladım. Bir pat sesiyle zemine düştüm. Vücudum kendiliğinden dizlerinin üstüne çökmüştü. Sanki bir güç bacaklarımın arkasına sertçe tekme atmış gibi ve ağır bir yükle omuzlarımdan bastırıyormuş gibi hissettiriyordu. Ay! Neden bu kadar güçlü ki? Düşüş beklediğimden daha fazla acıttı ve gözlerim sulandı.
“Sen, ne yapıyorsun?” Dük konuştu, gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Yüksek sesli gümbürtü karşısında benden daha çok şaşırmış görünüyordu.
Oyunu oynarken bu seçeneği asla kararım olarak seçmedim. Yani hiç mantıklı değildi. Penelope’nin kişiliğine sahip biri neden diz çöksün ki? Kutu tekrar göründü.
1-Seni memnun etmenin tek yolu diz çökmek mi?
2-(Hiçbir şey söylemeden dik dik bak)
3-Her şey için özür dilerim, baba!
Hemen üçüncü seçeneğe bastım.
“Her şey için özür dilerim, baba!” sesim yüksek çıkmıştı, muhtemelen üçüncü seçeneğe mutlak bir kesinlik ve özgüvenle bastığım içindi.
“…Ne?” Dük, sanki her şey anlamını yitirmiş gibi sordu.
O anda aşina olduğum beyaz kutu tekrar ortaya çıktı.
<SİSTEM> Gizli Görev (Bir “Babanın” Kayıp Unvanı)
Görev Tamamlandı!
Ödül olarak, (Seçenekleri AÇ/KAPAT) fonksiyonu veriliyor.
<SİSTEM> Seçeneklerin [KAPALI] olmasını istiyor musunuz?
[Evet / Hayır]
Artık hiçbir güç beni tutamazdı, [Evet] seçeneğine tıkladım.
<SİSTEM> Seçenekler şu anda [KAPALI]. Eğer seçenekleri tekrar görmek istiyorsanız, Ses (Seçenekler AÇIK).
Sonunda sinir bozucu beyaz kutu gözümün önünden tamamen yok oldu. Harika! Ellerimi yumruk yaparak bunu kendi içimde kutladım.
Oyunun gizli fonksiyonu, (Seçenekler AÇIK/KAPALI), Düke “baba” dememe izin verdi. Eğer oyunda [KAPALI] kısmını seçersem, seçenekler sadece sayı olarak gözükecekti, yani replikler gösterilmeden 1,2 ve 3 yazacaktı.
Bütün diğer zamanlarda “evet” veya “hayır” ya da karakterlerin isimleri gibi basit cevaplar ve yanıtlar direkt klavyeyle yazılabiliyordu. Normal oyunda bu, kazanılması kolay bir fonksiyondu. Tekrarlayan diyalog seçimlerinden kaçınarak ve kısa diyalog seçeneklerini kabul ederek oyunu ilginç tutmayı amaçlayan bir özellikti, bu özellik oyunun daha hızlı ilerlemesini sağlıyordu. Bunu nadiren kullanırdım. Cidden bir amacı yoktu, kolay mod zaten inanılmaz hızlı akıyordu.
Zor modda bu sahneye pek dikkat etmemiştim. Galiba bunun nedeni yalnızca kavgacı replikleri seçmemdi. Bu özelliğin zor modda da olacağı hiç aklıma gelmemişti, çünkü yanlış replikleri seçip duruyordum. Evet, doğru. Kabul ediyorum, bu özelliği hiç istememiştim. Kötü kadının tavrını yansıtan replikleri seçmeye düşkün olmuştum.
‘O zamanlar bu düşkünlüğün daha sonra benim için bir zehir olacağını bilmiyordum’ diye düşündüm. Geçmişteki aptallığıma iç çektim. Beyaz bir balonda üç replik olmadan kendi irademle söyledim.
“Baba.”
Kelimenin ağzımdan kendi irademle çıkması benim için o kadar duygusaldı ki ağlayabilirdim. Gözyaşları resmen gözlerimden dökülüyordu. Ve Penelope’den ‘baba’ lafını hiç duymamış gibi görünen Dük, hayret içinde gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Dükün tepkisinden hiç etkilenmeden sözlerime devam ettim.
“Cezalı günlerim sırasında kargaşa çıkardığım için özür dilerim. Bu olay, hizmetkarlarıma dikkat etme ve onları idare etme eksikliğim yüzünden gerçekleşti. Cezamın geri kalanı boyunca hareketlerimi derinlemesine düşüneceğim.” Yerde diz çökerek yalvardım, düşününce bu sabahki kargaşanın suçlusu ben değildim. Kurbandım. Hizmetçi bana zorbalık etmişti. Benim hatam mıymış? Sevsinler! Ama Penelope’nin şimdiye kadarki hareketlerini düşünürseniz, bu önemli değildi. İnatçı davranırsam başı belaya girecek kişi benim. Hayatta kalmamın tek yolu bu şekilde baş eğmem. Korkunç hayatım tehlikedeydi.
Seçenekleri kapatma fonksiyonuna sahip olsam bile, durumu ciddi bir şekilde kontrol edemezsem ölüm cezasına çarptırılacak bir şey söyleme ya da yapma ihtimalim hala yüksekti. Bariz olan bir şey vardı… o da Penelope zaten cezalıydı, bir kargaşadan sonra gözaltındaydı ve bu esnada gidip bir tane daha olay çıkardı. Tehlikeli bir pozisyondaydım. “Genç Efendi” denen Derrick de bu kez beni cezalandıran kişiydi. Verdiği ceza sırasında inatçı ve kavgacı davranmamın veya çıkacak olan herhangi bir kargaşanın, onun otoritesini hiçe sayıldığını gördüğünde bana olan ilgisinin azalacağını biliyorum.
“Şu ana kadar toyca davrandığımın farkındayım ama sadece bu seferlik göz ardı edersen reşit olma törenime kadar değerimi kanıtlamak için elimden geleni yapacağım.” Diyerek lafımı bitirdim. Konuşmamı bitirdikten sonra bile bir milim kımıldamadım. Gerçek biyolojik ailem için bile asla böyle diz çökerek yalvarmamıştım. İşte bu, oyunun ne kadar dandik olduğunu kanıtlıyordu. ‘Hadi acele et de beni affet’ diye düşündüm. Yorgundum, bu sabahki bitkinlik hala üzerimdeydi ve dinlenmeye ihtiyacım vardı. Tetikte olması için kendimi zihinsel olarak tokatladım.
“Sen…” Dük sanki Penelope bir yabancıymış gibi ona tepeden bakıyordu. Bir sonraki sözlerini söylemekte yavaştı. Ne diyeceğini dikkatlice tartıyordu.
“Ben… ne demek istediğini anlıyorum. Kalkabilirsin.” Dedi.
“Tamam.” Tereddüt etmeden kalktım, buna sevinmiştim çünkü bacaklarım o kadar yorulmuştu ki daha fazla diz çökebileceğimi sanmıyordum.
“Bir Eckart olarak söylenilen sözler büyük bir yük taşır, Penelope.” Dük doğrudan bana bakarken kısık bir ses tonuyla konuşuyordu. “Bugün kazandığın bu şansın boşa gitmesine izin verme. Şimdi gidebilirsin.” Diyerek konuşmasını bitirdi.
“Tamam. Teşekkür ederim, baba.” Kelimeler dudaklarımdan dökülür dökülmez odadan ayrıldım. Odadan çok yavaş çıkarak Dükün sinirlerini sınamak istemiyordum.