Death Is The Only Ending For The Villain - Bölüm 7
Dük’ün ofisinden çıkarken kapı yüksek sesle gıcırdıyordu. Kapı arkamda hafif bir tıklama ile kapanana kadar keskin bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum. Şimdi bana odaya ilk girdiğimde olduğundan daha farklı bakacağını bilmek biraz ferahlatıcıydı. Ama bunu önemsemenin gerçekten bir anlamı yoktu.
Dük, ilgisini kazanmam gereken bir karakter değildi. Onun varlığı, reşit olma törenine kadar önemsizdi.
“Sana bir fare gibi sessiz yaşamanı ve kargaşaya neden olmamanı söylediğime eminim” Soğuk ses konuştu.
Soluğum kesildi ve şaşkınlıkla döndüm. Orada, koridorda, perdelerin gölgesinde beden dili beni gördüğüne sevinmediğini açıkça belli eden bir figür duruyordu. Karanlıkta hala başının üstündeki parlayan harfleri görebiliyordum…
[İlgi %0]
Siyah saçlı ve mavi gözlü, gölgelerde zar zor görülebilen karanlık figür… Dükün büyük oğlu Derrick’ti.
“Emily,” diye duraksadı ve gölgelerden iki hızlı adımda çıktı, “yaklaşık 10 yıldır dükalık malikanesinde çalışan sadık bir hizmetçiydi.”
Adam birkaç hızlı adımda büyük koridoru geçti. Ben daha farkına varamadan benim önümdeydi. Üzerime eğildi ve ölümcül bir aura ile bana tepeden baktı. Sanki bir çöpe bakıyormuş gibi dik dik baktı hem de. Yanlış bir şey yapmamıştım ama bana karşı duyduğu nefret ve iğrenti karşısında, istemeden de olsa, korkunun tüm bedenime yayıldığını hissedebiliyordum.
“Ne kadar fazla para teklif edersek edelim, kimse senin kişisel hizmetçin olmaya istekli değildi. Emily sana hizmet etmeyi kabul eden tek hizmetçiydi. Ama sanırım bugün bunun sonu geldi, çünkü sen kafayı yiyip yerini bilmediğin için tek hizmetçini kovdun.” Haksız sözlerindeki acıyı hissettim.
Ne zaman kafayı yemişim veya onu kovmuşum? Kafayı yiyen senin kardeşindi. Ve o çürümüş yemeği yiyerek bu hayattan kovulan az daha ben olacaktım! Bu durumdan çok rahatsız olduğumu haykırmak istedim. Sadece Derrick’in kafasının üstündeki [İlgi %0] konuşmamı engelledi.
‘Sık dişini. Eğer biraz daha düşerse ölürüm’ diye düşündüm. Soğukkanlılığımı yeniden kazanmak için birkaç kez nefes alıp verdim.
[İlgi %0]
Dükle konuştuktan sonra zaten yorgundum. Ayrıca özellik seçeneklerinin kilidini açmaya o kadar güçlü bir şekilde odaklandım ki, oyunu oynarken bu sahnede ne olduğunu pek hatırlayamıyordum. Bu yüzden sistemden biraz yardım almaya karar verdim.
Seçenekleri aç. Aşina olduğum beyaz kutu önümde belirdi.
1- Ha! Geceleri yatakta sana iyi hizmet etmiş olmalı hah?
2- Kovuldu çünkü kovulmayı hak edecek bir şey yaptı!
3- (Tek kelime etmeden dik dik bak)
Seçenekleri kapat! Kapat! Seçenekleri tararken kafamın içinde bağırıyordum. Bu oyun beni öldürtmeye mi çalışıyordu?
<SİSTEM> Seçenekleri [KAPALI] yapmak istiyor musunuz?
[Evet/Hayır]
Hemen [Evet] seçeneğine tıkladım. Eğer o üçünden birini seçseydim doğruca cehenneme giderdim! Seçeneklerimi sıralarken zaman geçmeye devam ettikçe Derrick’in bakışları daha da soğudu.
“Sanırım artık sözlerimi duymuyorsun bile?” Bakışları o kadar keskindi ki beni öldüreceğinden emindim. Sanırım başka seçeneğim yoktu.
“Kargaşa için özür dilerim.” Yanlış bir şey yapmadığım halde kaç kez böyle yalvarmam gerekecekti? Hani bende de hala gurur denen küçük bir şey vardı! Bir köle gibi başımı böyle eğmek çok moral bozucuydu. Ama yaşayacağım anlamına geliyorsa bu bir hiçti. Üstelik, bu insanlar gerçek bile değildi.
Onlar sadece bir oyundaki birkaç fantastik karakterdi.
Baba, o kahpe beni tırmaladı. Yara izi bırakacak! Baba! Ağabey!
Yanılmışım. Baba, ağabeylerim, yanılmışım!
Elbette, küçük şıllık bir dilenci gibi davranıyor! Çok ayıp!
Daha önce o evde, kendi başıma yaşamaya gitmeden önce sayısız kez af dilemiştim. Bu durum da farklı değildi. Pekala biraz farklıydı. Bu berbat oyundaki gibi yalvarıp özür dilemeseydim hayatım tehlikede olmazdı. Buna rağmen, o zamanlar daha çocuktum ve her durum ölüm kalım meselesiymiş, beni öldürüyormuş gibi hissettiriyordu. Çocukken dilenerek, kapaklanarak yaşardım o yüzden çoğu zaman ellerim de ayaklarım gibi yerdeydi.
Durumlarımız çok benzerdi, ama o zamanları gerçekten bununla karşılaştıramazdım. Penelope aslında benim çocukluğumdan farklı olarak birkaç büyük karışıklık çıkarmıştı. Geçmiş yaşamımdaki tüm özür dileme deneyimimden mi kaynaklanıyordu bilmiyorum ama özür dilemek artık kolaylaşmıştı. ‘Bu can sıkıcı bir benzerlik.’ Geçmiş hayatımı tekrar düşündüm.
“Dediğin gibi, şu ana kadar haddimi bilmiyordum.” Diyerek devam ettim.
“… Ne?”
“En başta durumla başa çıkamayan ben olduğum için onu kovmana gerek yok. Babamadan da af diledikten sonra odama dönüyordum.” Sözlerimi duyunca Derrick’in ifadesi değişti. Garipti. Mavi gözleri biraz daha genişledi. Dükünkine benzer bir tepkiydi.
“Bundan sonra sessizce yaşayacağım, o kadar sessiz ki beni fark etmeyeceksin bile. Benimle ilgilenmene gerek kalmayacak. Bu yüzden lütfen bir kereye mahsus beni affet.” Başımı eğdim. Bu kelimeleri tekrarlamak çok zor değildi. Bu satırları daha önce defalarca kez söylemiştim. Sessizdi. Konuşurken çok mu ruhsuzdum? Bu sözleri söyledikten sonra ne kadar samimiyetsiz olduğumu fark ettim. Sessizliği beni endişelendiriyordu. Acımasız bir oyun olsa da biraz samimiyetsizlik yüzünden kız kardeşinin boynunu hiç yoktan kesmezdi, değil mi? Psikopat veliaht prensinki gibi kritik bir ölüm kalım durumu olmadığı konusunda haklı olduğumu umarak bir cevap bekledim. Bunu çabucak bitirip odama dönmek istiyordum. Ayakta durmak bile işkenceydi. Bunu düşününce, sabah hizmetçiyle yaşanan olaydan sonra vücudumun pek de iyi bir durumda olmadığını fark ettim. O zamandan beri de hiçbir şey yememiştim. Nihayet Derrick konuşmadan önce 5 dakika geçmiş gibi geldi.
“… Bu seferlik.” Duraksadı. “Seni sadece bir kereye mahsus affedeceğim.” Bana ona teşekkür etme şansı vermeden ekledi, “Ancak, bunun kibirli davranışlarına son kez katlanışım olacağını aklından çıkarma.”
Cevabı Dükünkinden daha kötüydü ama en azından ölümümü engellediğim için rahatladım. Ona teşekkür etmek hiç içimden gelmiyordu. Öne eğildikçe eğildim, önceki hayatımda baba denen o yaşlı pisliğe duyduğum tiksintiye benzer bir duygu çöktü üzerime. Başımı kaldırdım ve odama geri dönmek için döndüm.
“Ah …” başım zonkladı ve baş dönmesiyle mide bulantısı beni sersemletti. Görüşüm bulanıklaştı. Ölümden kaçmanın ani bir rahatlaması mıydı bilmiyordum ama bacaklarımdaki bütün güç gitmişti. Dengemi kaybedip sendeledim.
Düşüyorum!
“Hey.” Biri omzuma yapıştı, beni yukarı çekti. Başımı çevirdim ve gözlerimin hemen önünde yanan mavi göz bebeklerini gördüm. Derrick beni yakalamıştı. Düşmemi engellemişti.
“Çürük yemek yediğini duydum.” dedi. Duygusuz sesini duyduğumda zihnim açılmaya başladı.
“Bir doktora görünmen gerekmez mi?” Ona şaşkınlıkla bakarken sordu. Kafam bir anda tamamen boşaldı.
Biliyordu. Hizmetçiyle olan kargaşanın Penelope’nin suçu olmadığını biliyordu. Biliyordu ama yine de tüm suçu üzerime atmaya mı çalıştı?
Oyun senaryosundaki gibi af dilemeseydim beni hiç tereddüt etmeden öldürürdü. Sanki başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim.
“Hayır, Genç Efendi.” Elimi elinden çektim. Hayatta kalma içgüdümden gelen bilinçsiz bir hareketti. Hemen pişman oldum. Derrick muhtemelen hareketimden rahatsız olacaktı, bu yüzden kendimi gülümsemeye zorladım.
“Benimle ilgilenmene gerek kalmadığından emin olmak için elimden gelenin en iyisini yapacağıma az önce söz verdim.” Öyleyse kendi işine bak.’ Zihnimden cümleyi tamamladım.
“Affedersin, müsaadenle.” Kibarca eğildim ve hızla uzaklaştım. Asil bir hanımefendinin, sanki bir şey tarafından kovalanıyormuşum gibi koridorda koştuğunu görmek gülünç görünmüş olmalı. Ama doğruya doğru, kılıcını çıkarıp bana doğrultacağından korktum.
O sırada koridordan merdivenlere doğru hızla ilerlerken, arkamdaki adamın yüzündeki ifadeyi fark edememiştim.
******
“…Genç Efendi, ha?” Derrick, Penelope’nin ayrılmadan önce söylediklerini bilinçsizce tekrarladı. O şıllık Düke ‘baba’ bile diyemiyordu ama ona ve Reynold’a her zaman ‘ağabey’ diyordu. Düşerken solgun yüzünün görüntüsü aklından çıkmıyordu. Penelope’nin kaçıp gitmesini izlerken mavi gözleri parladı. Bunun onu rahatsız etmesine izin vermedi, ilgisiz bir şekilde geri döndü.
[İlgi %5]
Penelope, Derrick’in başının üzerinde parıldayan kelimeleri fark edemedi.