Roxana NOVEL - Bölüm 11
Novel – Roxana – Bölüm 11
Çevirmen : damian
***
Jeremy’yi Charlotte ile ilgilenmesi için bıraktıktan sonra, Roxana zindanı ziyaret etmeye karar verdi.
“Kan kokuyorsun.”
Cassis, o hücresine adım attığı anda keskin bir şekilde konuştu. Tıpkı söylediği gibi, kızın ellerinde ve kıyafetlerinde kan vardı. Bunlar Charlotte ile olan münakaşasından kalma kanıtlardı.
Kokuyu bu mesafeden aldığına göre, burnu oldukça hassas olmalı.
Roxana Cassis’e baktığında, göğsünde garip bir his yeşerdi.
“Bir şey değil. Endişelenmeni gerektirmiyor.”
Küçümseyici ses tonu Cassis’in kaşlarını şüpheyle birleştirmesine neden oldu. Ama kız ona gerçeği söylemedi. Eğer söylerse Cassis’in ona karşı daha temkinli olacağından korktu, hatta kanın kendisine değil de bir düşmanına ait olduğunu söyleseydi daha da kötü olabilirdi. Hikâyeler uydurmak zorunda kalmak can sıkıcıydı. Yine de, gözleri hâlâ iyi görmediği için, bu konuyu atlayabileceklerini umuyordu.
Belki de odama uğrayıp kanı temizlemeliydim.
Roxana derin düşüncelere daldı. Ardından “Beni bir süre göremeyeceksin.” dedi seslice.
Cassis, cevap vermek yerine sadece baktı. Şimdiye dek, zindandaki karşılaşmaları oldukça olağandı. Görüşü düne göre iyileştiğinden, figürünü az çok çıkarabiliyordu. Durumu, yüzü ve diğer detayları ise yalnızca tahmin ediyordu. Kan kokusunun yerini tam kestirememiş olmasının sebebi de buydu.
“Sonsuza dek değil. Yalnızca birkaç günlüğüne.” diye sözüne devam etti.
Roxana denen bu kişi yaralanmış mıydı?
Cassis, onun için endişelenebileceği bir durumda olmadığını biliyordu ve bu oldukça yakışıksız olurdu. Ancak kızdaki bir yaradan gelen kan kokusu onu uyarıyordu. Belki de artık kızın onu inciteceğinden şüphelenmediği içindi ama sonuçta hala gizemliydi.
Cassis ona yeniden odaklanmaya çalıştı ancak zayıf görüşü, çevresini daha etkili bir şekilde değerlendiremediği için gerçek bir baş belasıydı.
“Ben gittikten sonra sana kimin bakacağı hakkında biraz endişeliyim ama ne yazık ki bu konuda ellerim bağlı. Tekrar görüşene kadar kendine iyi bakmaya çalış.”
Her zamanki gibi, sesi kısık ve bastırılmıştı. Cassis ilgilenmediğini belirtmek istercesine o soğuk bakışlarını kızdan uzaklaştırdı. Fakat içten içe, bir sonraki görüşmelerinde onu daha net görebilmeyi umuyordu.
***
Charlotte’un zindan bekçisini uyuşturup Cassis’in tutulduğu hücreye zorla girdiğini iki gün sonra öğrenmiştim. Açıkça sinirini onun üzerine salmış, üzerine taze yara izleri bırakmıştı.
“Hıh.”
Bu kadar ileri gideceğini tahmin etmediğimden oldukça rahatsız olmuştum. Emily bana bu bilgiyi aktarırken günlük zehirli çayımı ağır ağır yudumluyordum. Charlotte’un Cassis’e sahip olamadığı ya da beni yenemediği için ona şiddetle saldırdığı açıktı. Ziyafet günü ona yaptıklarım için intikam aldığını sandığına emindim. Büyük ihtimalle ise, Jeremy onu kışkırtmıştı.
Ziyafetten ayrılırken yüzündeki asık ifadeden bile nasıl düşüncelere kapıldığını anlayabiliyordum. Bana devam etmemi söylemişti fakat onu Charlotte ile yalnız bıraktığımda aklının çalışabileceği tek bir yol vardı. Ve beklendiği gibi, Charlotte mahrum bırakıldığı oyuncağı yalnız bırakamadı. Böylece biraz rahatladı. Her neyse.
Babam Cassis’i eve ilk getirdiğinde, henüz aklında mavi varis ile ne yapacağıyla ilgili bir plan olmadığından ona dokunulmasını yasaklamıştı. Charlotte’un bu kadar sinirli olmasının sebebi, Lante’ın emrine karşı çıkıp Cassis’i öldürecek kadar ileri giderek “bertaraf” edilme cüretinde bulunamamasıydı. Yaptığı şey daha çok, istediği oyuncağa sahip olamayan bir çocuğun geçirdiği öfke nöbetlerine benziyordu.
Tabii ki de bu aşırı öfke nöbetinin sonucu olarak babamdan bir fırça işitecekti. Gerçi karşılığına değdiği sürece yaptıkları önemsiz görünüyor olmalıydı. Şükürler olsun ki, Cassis’in yaraları oldukları kadar kötü görünmüyorlardı. Bir uzvunu bile kaybedebileceğine kendimi hazırlamıştım ama Charlotte beklediğimden daha dikkatli davranmıştı. Durumu tam da beklediğim gibi değildi, ama sorun yoktu.
“Üstelik, bir karşı saldırı sırasında Charlotte’un tutsağın büyülü kelepçelerini yanlışlıkla kırdığını söylüyorlar. Bu, izinsiz ziyaretinin yanı sıra, büyük olasılıkla önemli ölçüde ağır bir cezaya çarptırılacağı anlamına geliyor, leydim.”
“Bekle, ne?”
Emily’nin raporunun ikinci yarısını tekrarlattım. Bunu asla ve asla öngörmemiştim. Charlotte o büyülü kelepçeleri kırmış, ha? Canavarları tutmak için kullanılan kelepçeleri gerçekten de Cassis’e vururken kırmış olması mümkün mü?
“Ne kadar da enteresan…”
Hayır, bu şans değildi. Cassis bir şekilde Charlotte’u kandırmış olmalıydı. Çabuk sinirlenen ve ihtiyatsız biri olmasına rağmen büyülü kelepçeleri yanlışlıkla kırmış olmasına imkan yoktu. Muhtemelen Cassis’in planının hedefi olmuştu.
Tabii ki de, onun öylesine Mavi Varis olarak atanmış olabileceğinden de şüphelendim. Ve evet, onun bu dünyanın ana karakterinin ağabeyi olduğunu inkar etmem de bu şüpheye dahildi.
Bardağımı dikkatlice masaya koydum ve onu görmeden önce biraz daha zaman geçmesi gerektiğine karar verdim.
***
“Abla! Charlotte’ın ne yaptığını duydun mu?”
“Zindan olayından behsediyorsan, evet, duydum.”
Jeremy, aynı gecenin ilerleyen saatlerinde odama geldi. Bana yanaşıp kız kardeşimizden bahsetmeden önce ekstra yapışkan ve muhtaç davranıyordu. Charlotte ceza olarak 20 gün hücre hapsine mahkûm edilmişti. Lante, itaatsizliğinin üzerine bir de büyülü kelepçeleri kırmasına çok hiddetlenmişti. Açıkçası bu sonucu oldukça tatmin edici bulmuştum.
“Oyuncak pataklanmışa benziyor. Gidip bakmayacak mısın?”
Okyanus mavisi gözleri tepkimi beklerken sesi her zamankinden daha da kurnazdı. Siyah saçları dışında babamıza hiç benzememesi büyük bir rahatlamaydı. Onu her görüşümde babamı hatırlamaya katlanamazdım. Bu, bunun gibi etkileşimleri daha da garip hale getirebilirdi.
“Gereği yok. O kadar da kötü yaralanmadığını duydum.” Saçlarını okşarken sakince cevapladım.
“Tabii ki de Charlotte’un yaptığı şeyden korkmadım. Ama babamın onu cezalandıracağını bildiğim için, doğru zamanı bekleyeceğim.”
Jeremy’nin beni okumaya çalıştığını bildiğimden, olabildiğince soğukkanlı davranmaya çalıştım.
“Ah, anlıyorum.”
Cassis’in durumuna karşın hiçbir ilgim olmadığını gören Jeremy’nin modu aniden yükseldi. “Söyle ve ben senin için Charlotte’u zindandan sonsuza dek uzak tutayım.” dedi gülümseyerek.
En başında Charlotte’u zindana gitmesi için kışkırtan çocuğun söylediklerine de bakın hele! Tüm olayı bilen biri olarak, bunun çok gülünç olduğunu söyleyebilirdim.
“Hayır, onu kendi haline bırak. Hayatının değerini biliyorsa daha dikkatli davranacaktır. Ayrıca, onu ikinci bir şans vermeyeceğimi de biliyor olmalı.”
Ve zaten parmaklıklar ardındayken Cassis’in yanından bile geçemezdi.
“Jeremy, oyuncağımla Charlotte’un uğraştığı gibi uğraşmadın, değil mi?” elimi karışık saçlarında gezdirirken sakin bir tonda sordum.
“Sen cidden benim tek iyi kardeşimsin.”
Bir anlığına, Jeremy ne dediğimi idrak etmeye çalışıyor gibi göründü. Fakat kendini toparladı ve gülümedi.
“Tabii ki de yapmadım, abla. Onaylamadığın hiçbir işe kalkışmam.”
***
“Şu gerizekalı Charlotte!”
Jeremy, Roxana’nın odasından ayrıldıktan sonra koridorda ilerlerken homurdandı.
Her şey hazırdı ama o aptal gidip her şeyi berbat etti.
En azından Cassis’i tekerlekli sandalyeye mahkum eder diye düşünmüştüm.
Bunun yerine, kız kardeşi büyülü kelepçeleri kırmış ve ceza almıştı. Bu bir aşağılamadan fazlasıydı. Bu Agrece adında bir lekeydi.
“Sadece bertaraf edilmeliydi.”
Buzul gibi soğuk gözleri tehditkâr bir şekilde parladı.
Jeremy’nin Cassis Pedelian’ın ölmesi gerektiğine dair inancının sağlam olmasına rağmen,
Şimdilik dolambaçlı bir yoldan da olsa Roxana’nın yeni oyuncağını rahatsız etmemesinin en iyisi olacağını düşündü.
Onun kendisine “tek iyi kardeşimsin,” dediğini hatırlayınca ihanet etmenin çok zor olacağını hissetti. Hayır, imkansızdı.
Ne kadar da garip. Aynı zamanda kandırılmış ve tatmin edilmiş hissettim.
Jeremy odasına dönmeden önce saçının arkasını kaşıdı.
~Devam edecek.
Damian’dan mini not: Roxana büyüsüdür o yavrum :v ben başından beri böyleyim…