Roxana NOVEL - Bölüm 18
Novel – Roxana – Bölüm 18
Çevirmen : damian
Şu anda kafam… gerçekten de onun kucağında mı?!
Bir an için Cassis, hareket yüzünden uyanmış gibi davranması gerekip gerekmediğini düşündü. Fakat kızın elinin kafasını okşarkenki ani yumuşaklığı onu durdurdu. Onur duygusunun altından kalkamıyordu. İşlerin bu şekilde gitmesini istediğinden değildi ne var ki biraz aptal hissetti. Özellikle de Roxana’nın uyluğu başını şefkatle desteklerken.
“Ölmek istemiyorum…”
Kızın sesi başıboş düşüncelerinden ayılmasına sebep oldu. Roxana saçlarını okşarken iç dünyasını dışa vurmuş olmalıydı. Cassis bu beklenmedik sözlerinin ne anlama geldiğini çıkarmaya çalışsa da kız çoktan sessizliğe bürünmüştü. Kendisini zorlayan şey ise kafası kucağında dururken yüzünü ifadesiz tutabilmekti.
“Ne kadar da tuhaf.”
Kız elini saçlarından kaldırdı.
“Saçları nasıl bu kadar yumuşak? Sanki biri onun için yıkamış gibi.”
Gözleri açık olsaydı Cassis kesinlikle kendini ele verirdi.
“Kokmuyor bile.”
Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışsa da bu sefer titremesini bastıramadı. Kızdan uzaklaşması gerektiğini düşündü ancak bilincini kaybetmiş gibi davrandığı sürece bunu yapabilmesinin bir yolu yoktu. Kız bir şeyler hissetmiş olmalıydı çünkü kendisini daha yakından incelemeye başladı. Cassis’in kulakları kızarıyordu.
Roxana’yı şaşkına çeviren saçındaki eşsiz yumuşaklık ve koku yokluğu, Pedelian soyu boyunca aktarılan özelliklerdi. Bu kadar kolay fark etmesine hayran olmuştu. Sadece onun yaşlarında bir kız çocuğuydu sonuçta. Neyse ki Roxana onu doğrudan koklamaya çalışmamış veya saçı konusunda fazla ileri gitmemişti.
Cassis gözlerini kapalı tutmaya devam etti. Yapabileceği tek şey, bu çilenin yakında bitmesi için dua etmekti. Ardından üzerinde bir mırıltı duydu.
“Bilinçsiz biriyle konuşmak aptalca geliyor, ama keşke seni o gün koruyamadığım için ne kadar üzgün olduğumu bilseydin.” Cassis, o özür dilemeye devam ederken sessizce dinledi.
“Ancak emin olabilirsin ki bu tekrarlanmayacak. Artık bana aitsin, yani başka kimse seni taciz etmeye cesaret edemez.”
Başını okşayan el o kadar sıcak ve nazikti ki Cassis onun düşmanının kızı olduğunu neredeyse unutuyordu.
“Buradan canlı ayrılacağından emin olacağım.”
Sesinde herhangi bir aldatmaca yokmuş gibi görünüyordu ki bu oldukça eşsiz bir durumdu. Cassis, Roxana’nın odaya girmesinden bu yana sürdürdüğü gerginliği serbest bıraktı ve sonunda rahatladı. Ona karşı güç kullanmaya gerek yok gibi duruyordu. Odadaki atmosfer garip bir şekilde huzurlu hissettiriyordu bu yüzden Cassis sessizce nefes almaya devam etti.
***
O gecenin ilerleyen saatlerinde tekrar Cassis’i ziyarete gittim. Onu daha önce terk ettiğimde, bilincinin yerinde olup olmadığını doğrulayamamıştım ama bu sefer uyanıktı. Kapıyı açar açmaz gözlerinin altın rengi parıltısı benimkine çarptı. Arkamdaki kapıyı kapatmak için dönmeden önce bir an tereddüt ettim.
Duvara monte edilen sihirli muma dokunduktan sonra oda çok daha parlak hale geldi. Işığın miktarı büyücülükle kontrol ediliyordu ve Cassis’in huzur içinde uyumasına izin vermek için ayrılmadan önce onu karartmıştım. Daha da parlak hale getirmeyi düşünmüştüm ama fazla ışık karşıdaki insanı çok öne çıkardığından vazgeçtim. Oda, diğerinin özelliklerini ayırt edebilmemiz için yeterince aydınlıktı, dahası yoktu.
Mum ışığının yumuşak parıltısıyla aydınlatılan Cassis, sessizce beni inceledi. Dik oturacak şekilde konumlandığı duvardan beni izliyordu. Işık kaynağına olan uzaklığı nedeniyle yüzünün çoğu gölgedeydi. Onu loş ışıkta çömelirken görünce bana inine izinsiz giren kişiye bakan vahşi bir hayvanı hatırlattı.
Nasıl hissettiğini sormanın eşiğindeydim ama aptal gibi görünmekten çekindim.
“Çok yaran var, dinlenmelisin.”
Yaralarına bakmak için geldiğim son ziyaretim ile bu ziyaret arasında yalnızca bir vakit vardı, eh, bu kadar kısa sürede iyileşemezdi.
“Doktor seni tedavi etti. Bunun dışında bir ağrın, sızın var mı?”
Cevap vermek yerine bakmayı sürdürdü. Başkalarının düşüncelerini okuyabilmeyi nasıl da isterdim. Cassis’in o anda ne düşündüğünü merak ediyordum. Ayrıca, daha önce gerçekten baygın olup olmadığını öğrenebilirdim. Ne var ki bir cevap yerine aldığım tek şey, hiçbir şeyi ifşa etmeyen aynı duygusuz poker ifadeydi.
Kısa bir süre sonra cevap verdi.
“Hayır…”
Bu sefer sert tepkisinde farklı bir şey vardı. Belki de cevap vermeden önce biraz tereddüt edişiydi. Ona doğru ilerledim.
“Sana ağrı kesici getirdim. Şimdi ister misin?” Cevap beklemeden devam ettim. “Aslında, biraz da yiyecek getirdim. İlacı almadan önce yemek yemelisin.”
İçinde ilaç ve yiyecek olan bir tepsi tutuyordum. Sadece biraz ekmek ve çorbaydı. Basit bir yemek hazırlamıştım çünkü şu anki durumunda daha ağır olan herhangi bir şeyin midesini bozabileceğinden endişeleniyordum. Zindandayken o besin topunu yemişti ama sonuçta gerçek yiyecek değildi. İlerlemek yerine tepsiyi yanına koydum.
“Odada bir şey olmaması biraz rahatsız edici olabilir, eskiden mobilyalar vardı ancak güvenlik nedeniyle kaldırdılar.”
Doğruyu söylemek gerekirse, Cassis’i düşünürken biraz endişelenmiştim. İstese bana saldırabilirdi. Zindandakilerin aksine bu odadaki zincirler ona çok daha fazla hareket alanı sağlıyorlardı. Ama kıpırdamayı reddetti ve bakmayı sürdürdü.
“Yemeği hizmetkarlardan biri getiremez miydi?” Sesi kupkuruydu.
Ancak konuştuğunu duyduktan sonra biraz rahatladım. Onu ziyaret etmeden önce bile, bana kızma ihtimaline karşı ne yapacağım konusunda endişeliydim.
“Sana yeni kıyafetler getirmesi için başkasına emir verdim.
Aslında hizmetçilere saldıracağından korktuğum için şahsen gelmiştim ama bunu ona söyleyemedim. Kaçabilirdi. Böyle aptalca bir girişimde bulunacak durumda olduğunu sanmıyordum ama aynı fikirde olduğundan emin olamadım. Açık olan tek şey, eğer bir sorun çıksaydı Lante öğrenmeden önce onunla ilgilenmem gerekirdi. Ve dövüş sanatlarında hizmetçilerden çok daha yetenekli olduğum için, bir şey denerse onu tekrar nakavt edebilirdim.
Fakat esasen aynı teknede olduğumuz için bu konuları pek düşünmemiştim. Birbirimizi daha iyi tanımamız gerekiyordu, bu da elbette birbirimizi daha sık görmek anlamına geliyordu.
“Üzerinde bulunan şey kirli ve püskü. Bence yenilerini giymen senin için en iyisi olur.”
Görünüşe göre yanılmıştım. Cassis’in ifadesi değişmişti ancak iyi yönde değildi. Bakışlarının arkasında ne olduğundan emin değildim. Ne garip. Sanki gururunu incitmiş gibiydim. Bir kez daha şüpheyle doldum. Cidden, onun sorunu neydi? O günün erken saatlerinde ziyaretim sırasında gerçekten uyanık mıydı?
Çok geçmeden Cassis bakışlarını düşürdü. Tekrar konuşmaya başladığında ise neredeyse isteksiz görünüyordu.
“Yani…”
Sesi birdenbire ifadesi kadar kırılgan hale geldi.
“Artık oyuncağın olduğuma göre… ne yapmalıyım?”
Devam edecek…
Damian: biraz geç kaldığım in özür dilerim, kaldığım yerden toparlayacağım 🙂