Roxana NOVEL - Bölüm 8
Novel – Roxana – Bölüm 8
Çevirmen : damian
***
Gecenin körüydü. Karanlık onları her taraftan kuşatmıştı.
“Yani… orada kimse yok mu?”
Fısıltılı soru sessiz odaya dağılmış gibiydi. Diğer tek ses, esintiye karşı çırpınan varlıklardan geliyordu. Ay ışığının tüm parlaklığı küçük bedeninin üzerine dökülürken kız pencere pervazına oturdu.
“Öyleyse bir de batı tarafını deneyelim.”
Güzelliği neredeyse olağanüstüydü. Bunun tek açıklaması bir tanrının onu kendi elleriyle yontmuş olabileceğiydi. Karanlıkta bile, beline gelen saçlarının dalgaları sanki yıldızlardan gelen ışıkla dokunmuş gibi ihtişamını gösteriyordu.
Ve kandan rafine edilmiş lal taşı gibi parıldayan o gözlere bir bakış, bakanı kaçınılmaz bir karıncalanmayla elektrik hissine boğabilirdi. Ay ışığıyla buluşan narin teni ise beyaz bir yeşim taşıymışçasına parlıyordu. Kısacası o, gören her kim olursa olsun etkisi altına alacak büyüleyicilik ve soyluluk karışımı mükemmel bir güzelliğe sahipti.
“Eğer onu arayanlara rastlarsanız, en güçlü ve gayretli olanı seçin.”
Roxana’nın yeni emrini aldıktan sonra güvenilir, vişne çürüğü renkli kelebek yavrusu sanki cevap veriyormuş gibi minik kanatlarını çırptı. Ardından pencereden geçerek açık havaya çıktı.
Roxana yaratığını karanlıkta kaybolana kadar izledi. Doğu ve güney tarafları bir cevap ile dönmekte başarısız olmuşlardı. Şimdi ise batı tarafında Cassis Pedelian’ı arayan insanların olduğunu umut ediyordu. Eğer arama çalışmaları ertelendiyse bu, Cassis’i dışarı güvenle çıkarma planını yolundan saptıracak bir bahtsızlık olurdu.
Zindandaki tutsaklarını hatırlayınca derin bir iç çekti. Kahrı, güzelliğine melankolik bir hava katıyordu. Ama beynindeki çarklar dönmeye devam etti. Öncesinde zindandayken duyduğu ses bir diğer üvey kardeşinden, tesadüfen orada bulunan Charlotte’tan geliyordu.
Charlotte zindan bekçisini paylıyor ve “yeni oyuncağı” görsün diye içeri girmesine müsaade etmesi için ısrar ediyordu. Ama bekçi duruşunu korudu. Böylesine bir sinire daha ne kadar dayanabileceği de tartışma konusuydu.
“Ne yapmalıyım?”
Roxana gözlerini yere dikerek düşünmeye devam etti. Muhtemelen son seferde ilacı vurup bayıltarak vermesine gerek kalmadığından Cassis artık ondan en başta olduğu kadar şüphelenmiyordu. Onun kendisine daha da fazla güvenmesini isterdi ama en azından yiyecekle kendisine zarar vermeyeceğini anlamış gibi görünüyordu. Ya da sadece, bunu yapmazsa onu bayıltacağını ve ilacı ona zorla yedireceğini anlamıştı.
Tık, tık
Roxana pencere pervazına parmaklarıyla hafiften vurdu. En son aylık değerlendirme Cassis’in gelişinden önce yapılmıştı, bu da büyük ziyafetin eli kulağında olduğu anlamına geliyordu. Bir kez daha, Roxana daimi iki numara olarak katılacak, tabii ki babası da orada olacaktı. Bu konuyu onunla açıkça konuşma zamanının gelmiş olabileceğini düşündü.
Biri Nasıl Korunur?
“Öğk.”
Keskin safra boğazımda yükselirken öğürmekten kendimi alamadım. Elime öksürdükten sonra etrafa yayılan kanı fark ettim. Bu, alıyor olduğum zehrin bir yan etkisiydi. Tam bir baş belası olmasına rağmen en azından ben ziyafet için hazırlanmaya başlamadan önce olmuştu. Çoktan giyinmiş olsaydım tekrar üstümü değiştirmek zorunda kalacaktım.
Duygusuzca elime ve kıyafetlerime bulaşan kana baktıktan sonra gözlerimi yukarı kaydırdım. Aynada gözlerimizin buluştuğu kız mümkün mertebe soğukkanlıydı. Hiçbir şeymiş gibi kan kusmuştu. Ağzımın kenarındaki kanla birlikte, normalden daha solgundum.
Elimi Emily’nin tutuyor olduğu mendile doğru uzattım ve dudaklarımdaki kanı sildim. Bu bir yan etkiden dolayı acı çektiğim ilk zaman olmadığından ne ben ne de Emily üzerine gittik.
Tak, tak
“Xana?”
Kapının diğer tarafından birisi bana seslendi. Annemdi.
Emily işaretimle birlikte kapıyı açtı. Neredeyse tıpatıp benzediğim güzel kadın, eşiğin önünde duruyordu. Sierra Colonis, ışıltılı güzelliği zamanın ötesine geçmiş gibi görünen bir kadındı. Kimse onun 16 yaşındaki birinin annesi olduğuna inanamazdı. Hatta zavallı Achillie’yi de hesaba katacak olsaydık 20 yaşındaki birinin annesi olduğu gerçeği insanların akıllarını daha fazla karıştırırdı.
“Uzun zaman oldu, Xana tatlım.”
“Haklısın anne, öyle oldu.”
Farklı binalarda ikamet ettiğimiz için son birkaç yıldır birbirimizi çok fazla görmemiştik. Aniden gözlerini kocaman açarak bana yaklaştı ve tam önümde durdu.
“Burada neden… kan var? Bir yerini mi incittin?”
Ağzımı silmeme rağmen kıyafetimde hala kan lekeleri vardı.
“Oh, bir şeyim yok. Bu arada seni buraya ne getirdi?”
Açıklama yapmamak adına konuyu değiştirdim. Ayrıca neler olup bittiğini ona açıklama ihtiyacı da hissetmiyordum. Kaçamak bir cevap verdiğimden daha fazla üstelemedi.
“Bugün büyük ziyafet olduğundan gergin misin diye kontrol etmeye geldim.”
“Anne, bu ilk katılışım değil. Neden gergin hissedeyim ki?”
Bir yanıt veremeden öylece durdu. Büyük ihtimalle ziyafette babamı üzecek bir şey yapmamdan veya söylememden korkuyordu. Kendi işlerimi halledebilecek kadar olgun olduğumu düşünmüştüm ama belki de annem bunu düşünmemişti. Aramızdaki çatlak gün geçtikçe büyüse de ne zaman o yalvaran bakışlarıyla bana baksa, onun için her şeyi yapabileceğimi hissediyordum.
Biraz daha nazikçe, “İyiyim anne. Endişelenmeni gerektirecek bir durum yok.” dedim.
Sakinliğim aklına yatmış olmalıydı ki artık daha az stresliydi. Sessizce konuştu, “Haklısın. Saygın bir Agrece olmak için büyümelisin.”
Övgüsünü duyduktan sonra nasıl bir yüz yaptığımdan tam olarak emin değildim ama bana bakınca o narin çehresi titredi. Daha fazla korkmasın diye bir gülümseme takındım.
“Evet anne. Benden beklediğin üzere saygın bir Agrece haline geldim.”
O kadar kırılgan bir güzellikti ki hem acı verici hem de sevimliydi. Annem, kendi oğlu öldürüldüğünde ağlayarak uyumaktan başka bir şey yapamamış bir kadındı. Aynı kader bugün benim başıma gelseydi muhtemelen korkudan siner ve bedenimin soğumasını izlerdi.
Aynaya doğru dönerek sıcak bir şekilde sordum, “Biraz daha kalır mısın? Büyük ziyafet için hazırlanmaya başlamalıyım, yani korkarım ki görüşmemizi fazla uzun tutamayacağız.”
“Hayır, hayır. Ben sadece senin yoluna çıkarım.”
Daha fazla konuşma olmayacağını anlamış olmalıydı.
“Pekala öyleyse. Kendine iyi bak.”
Onu caydırmaya çalışmadım. Kapının eşiğindeyken tereddüt etse de sonunda odamdan çıktı. Ardından Emily giyinmemde yardımcı oldu.
Kıyafetlerim tipik bir aile yemeğinden beklenecek gibi değildi. Daha çok savaşa giden, kılıç ya da silah kullanmayan bir askerin giyeceği türdendi. Ayna, göz kamaştırıcı bir poz veren genç bir kızın görüntüsünü yansıtıyordu. Taş kesilmiş yüzüme zorla bir gülümseme yerleştirirken dışarıya doğru yayılan şaşırtıcı bir güzellik hissettim.
“Leydi Roxana, zamanı geldi.”
Sonunda büyük ziyafete gitmek üzere odamdan çıktım. Koridor sessizdi. Annemin gittiği yöne doğru hızlı bir bakış attıktan sonra tam tersi istikamete yöneldim. Beni ve Achillie’yi koruyamadığı için ne onu suçluyordum ne de ona kızgındım. Ama artık rahatlamak için onun kucağını da arayamazdım.
~Devam edecek.