When The Phone Rings NOVEL - Bölüm 1
When The Phone Rings – Yayın Kazası
Çeviri: zeyzeyella
Bir yayın kazasıydı.
Rekor kıran sağanak yağmurdan dolayı meydana gelen toprak kaymaları yakındaki dağları harap etti ve 500’den fazla köylüyü geçici olarak tahliye etmek zorunda bıraktı…
Felaket yayını sırasında yaşanan kesinti basit bir kazadan başka bir şey değildi.
Olsa olsa önemsiz bir hataydı.
Fakat sorun ekranın üst kısmında değil, alt kısmındaydı.
Ekranın ancak on altıda birini kaplayan küçük bir daire.
İçinde, Hong Hee Joo orta parmağını çevirerek işaretin ortasında donup kalmıştı.
“Ne!..”
O kadar sersemlemişti ki zihni bulanıklaştı.
Stüdyonun dışında, yapımcının ayağa fırlayıp bağırmasının boğuk sesi kalın cam duvarlardan belli belirsiz süzülüyordu.
“Daha önce böyle bir şey hiç başımıza gelmemişti!”
Titreyen bakışları kısacıktı. Ekranın ne zaman düzeleceğini bilmeden, kararlılıkla işaret dilinde tercümanlık yapmaya devam etti. Prompter’a* odaklanmış ifadesi hiç değişmedi.
Ama bir saniye, iki saniye, üç saniye geçti…
Orta parmağını kaldırmış görüntüsü ekranda yaklaşık on saniye boyunca oyalanırken, alnında boncuk boncuk terler oluşmaya başladı.
“Mahvoldum…”
Elleri sabit bir şekilde hareket etse de, gözleri sessiz bir panikle etrafta dolaşıyordu.
Ekranda hâlâ tutkuyla dağ kelimesini işaret ediyor, sanki yüksek sesle bağırıyormuş gibi el kol hareketleri yapıyordu. Bu sırada kontrol odasında kaos hüküm sürüyordu.
Yönetmen saçını başını yoluyor, yönetmen yardımcısı ise telaşla telefon konuşmalarına kafa sallıyordu.
Neyse ki ekran sonunda bir saha raporuna geçti.
Hee Joo ancak o zaman nefes verdi ve titreyen eliyle kızarmış yüzünü sildi.
“İyi misiniz, Tercüman Hong?”
Haber metni yazarı temkinli bir şekilde yaklaştı ve Hee Joo uyuşuk bir şekilde başını salladı.
“Sanırım… İlaçlarımı almam gerekiyor.”
Üstlerinden özür dileme telaşına düşen yapımcı, zaten dağınık olan saçlarını karıştırdı.
Dağ kelimesini işaret dilinde göstermek için orta parmak ve başparmağın her ikisinin de uzatılması gerekiyordu. Ancak talihsiz bir aksaklık sonucu sadece orta parmağını kaldırmıştı.
İnsan sadece hatanın kasıtsız olarak görülmesini umabilirdi. Ancak bu tür durumlarda genellikle yüksek sesler kazanırdı.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, yapımcının yüzü aramayı sonlandırdıktan sonra karardı.
“Hee Joo, çok özür dilerim ama…”
Sinirli bir şekilde başını kaşırken sesi kesildi.
“Son dakika haberi geldi!”
Kontrol odasının kapısı büyük bir gürültüyle açıldı ve müdür yardımcısı acelesi hissedilir bir şekilde içeri daldı.
“Bir kaçırılma vakası var! Mavi Saray sözcüsü acil bir basın toplantısı düzenliyor!”
“Ne?”
“Az önce doğrudan Mavi Saray’dan bir direktif geldi. Tüm kanallardan eşzamanlı canlı yayın talep ediyorlar!”
Yapımcının ifadesi anında değişti. Aceleyle boynundaki kulaklığı kaparak emir yağdırdı.
“Bir son dakika haber afişi asın! Bay Park basın toplantısına yumuşak bir geçiş yapsın!”
Ekran koyu lacivert bir arka plana geçti.
Mavi Saray amblemini taşıyan mavi bir kürsü belirdi.
Kürsünün arkasında dimdik duran Mavi Saray sözcüsü, az önceki kargaşayı dalgaların ayak izlerini silmesi gibi silip süpürüyordu.
Siyah takım elbisesini kusursuz bir şekilde giymiş, delici bakışları kamera lensine kilitlenmişti.
Hee Joo ona bakarken kendini nefesini tutarken buldu.
“Tercüman Hong, siz…”
Yapımcının rahat sesi cümlenin ortasında kesildi.
“Özür dilerim. Sizinle daha sonra irtibata geçeceğim.”
Garip bir şekilde özür dileyerek hızla oradan ayrıldı.
“Mavi Saray yayını işaret dili tercümesi olmadan devam edecek!”
Hee Joo’nun onun yarım kalan sözlerinin alt metnini çıkarması uzun sürmedi.
“Yerim mi değiştiriliyor?”
Stüdyonun köşesinden çantasını alırken ağzında acı bir tat belirdi.
Sesini susturan çocukluk afazisi**, dünyayı sık sık bir akvaryum gibi hissetmesine neden oluyordu.
Konuşamadığı, tüm kelimelerinin su altında baloncuklara dönüştüğü boğucu bir alan.
Böyle bir ortamda büyüdüğü için elleriyle iletişim kurmayı öğrenmişti.
Bu iş ona çok uygundu en azından şu ana kadar. Bu başarısızlık onu tekrar çaresiz hissettirdi.
“İyi akşamlar. Ben Mavi Saray sözcüsü Baek Sa Eon.
Ama bu adam farklıydı.
Alçak, sabit bir ses onu adımlarının ortasında durdurdu, ayrılışı bir anlığına unutuldu.
Bu, nadiren duyma fırsatı bulduğu bir sesti.
Ağır ama keskin, inkâr edilemez bir netlikle yankılanıyordu.
Her zamanki gibi güvenilmez olan kalbi tekledi.
“Argana Cumhuriyeti’nin güneybatı bölgesinde kaçırılan on altı Güney Kore vatandaşı için müzakereler bu sabah başladı.”
O ana kadar bütün personel çoktan büyük monitörün önünde toplanmıştı.
Sırtları dik ve pürdikkat, konuşmanın içeriğinden çok onun varlığına yenik düşmüş gibi görünüyorlardı.
Hee Joo da istisna değildi.
“Hükûmetin görev gücü olay yerinde iki yüz yüze görüşme gerçekleştirdi, ancak iki rehine öldürüldü. Silahlı grup Güney Kore askerlerinin derhal geri çekilmesini ve fidye ödenmesini talep ediyor.”
Duygularından arınmış, mesafeli konuşması soğuk değil aksine kararlıydı.
“Grup, taleplerinin karşılanmaması halinde başka rehinelerin de öldürüleceği uyarısında bulundu.”
Tereddütsüz bakışları kamerayı delip geçiyor, boyun eğmiyordu.
Simsiyah saçları ve gözleri, neredeyse buz gibi soluk bir tenle tezat oluşturuyordu.
En yüksek makamın sözcüsü olarak Baek Sa Eon, onun sahip olmadığı niteliklere sahipti.
Keskin içgüdülere sahip, gelecek vaat eden bir siyasi figür…
Acı sözleriyle tanınan müthiş bir hatip.
Mavi Saray’ın gelmiş geçmiş en genç sözcüsü olan Baek Sa Eon’un kariyeri ve itibarı tertemizdi.
Skandallar ve istifalarla boğuşan diğerlerinin aksine Baek Sa Eon lekesiz kaldı.
“Mavi Saray’ın bu konudaki tutumunu paylaşacağım.”
Mikrofona doğru eğilirken elleri kürsünün kenarlarını kavradı, gözleri şiddetle parlıyordu.
Kısa sessizliği bile hesaplanmış bir niyeti yansıtıyordu.
Otuz beş yaşında…
Kıyasıya mücadelesiyle bilinen bir siyasi arenada, otuzlu yaşlarında bir adamın kamuoyunu kendi iradesine boyun eğdirmesi neredeyse duyulmamış bir şeydi.
Yine de, başkan yardımcıları ve yargıçlardan oluşan soyu düşünüldüğünde, bu kaçınılmaz görünüyordu.
Baek Sa Eon bunun için doğmuştu.
Mesajın ta kendisiydi.
“Kaçıranlarla fidye için pazarlık yapılmayacak.”
Objektifi delip geçecek kadar keskin bakışları Hee Joo’yu ürküttü.
“Biz karı koca değiliz. Bunu sakın unutma.”
Adamın acımasız sözleri zihninde küçümsemeyle karışık bir şekilde tekrarlandı.
“Sen bana rehine olarak gönderildin.”
Üç yıl önce, henüz karısı olduğunda ona bakan soğuk gözler hâlâ aklından çıkmıyordu.
Bu, evli bir çift olarak yaptıkları son konuşmaydı.
Üç yıllık politik bir evlilik…
Üç yıllık sessizlik…
Onlar sadece başkalarının temsilcileriydiler, asla birbirlerinin değil.
Hee Joo hiç konuşmuyordu ve kocası ona sanki görünmezmiş gibi davranıyordu.
Yetmiş metrekarelik buz gibi bir evde yeni evli bir çift…
Evden çok televizyonda görülen bir koca…
Mutsuz bir evlilik böyle bir şey miydi?
“Böyle bir konuda asla fidye ödemeyeceğiz.”
Hee Joo alışkanlıkla, alyansı olmayan çıplak yüzük parmağına dokundu.
Yine de gözlerini ondan alamıyordu.
Bu, onu ilk gördüğü andan beri taşıdığı aptalca bir bağdı.
…
“Canım, işini bırakmaya ne dersin?”
“……!”
Kaçınılmaz son gelmişti.
Hee Joo tereddüt etti, elleri geri çekilmeden önce dumanı tüten çay fincanının üzerinde gezindi.
Yayın istasyonundan aceleyle çıktıktan sonra annesinin telefonlarından kaçmaya çalışmıştı. Yine de her zamanki gibi ısrarcı olan annesi, kayınvalidesini koz olarak kullanarak bir buluşma ayarladı.
Hee Joo, karşısında oturan annesi ve kayınvalidesini bir arada görmeyi oldukça tuhaf buldu.
Seçkin bir akademisyen aileden gelen ve Kore Üniversitesi’nde profesör olan kayınvalidesi, Club Siren’de eski bir gece kulübü şarkıcısı olan ve bir başkanın metresi olarak geçirdiği yılların ardından onun resmi eşi olma yolunda tırmanan Kim Yeonhee’nin yanında oturuyordu.
İkisi arasındaki zıtlık sarsıcıydı ama yine de amaç birliği içinde Hee Joo’ya baskı yapıyorlardı.
~
“Bir ay içinde başkanlık kampanyası ekibi kurulacak. Bu yüzden işini bırakıp kayınpederinin kampanyasına katılmanın zamanı geldi.”
Kayınvalidesinin sesi nazikti ama Hee Joo şimdiden başının ağrımaya başladığını hissetti.
Bunun olacağını biliyordu.
Rolünün tam olarak ne olduğunu da biliyordu.
“Sa Eon Mavi Saray’ın bir parçası olduğu için seçim faaliyetlerine katılması pek mümkün değil. Ama sen devreye girersen çok değerli bir müttefik olursun.”
Hee Joo karıncalanan ellerini rahatlatmaya çalıştı.
Evlilikleri, önde gelen bir başkan adayı olan kayınpederi ile kral olma heveslisi bir gazete patronunun işbirliğiyle gerçekleşmişti.
Baek Sa Eon’un ailesi siyasi kariyerleriyle bilinirdi ve ataları ülkede neredeyse her önemli pozisyonda bulunmuştu: büyük büyükbabası Güney Kore’nin ilk başkan yardımcısıydı ve büyükbabası başbakanlık, başyargıçlık, Ulusal Meclis üyeliği, Denetim ve Teftiş Kurulu başkanlığı ve hatta Ulusal Seçim Komisyonu başkanlığı yapmıştı. Aile sık sık büyükbabalarının bulunmadığı tek makamın cumhurbaşkanlığı olduğu şakasını yapardı.
Bunun da ötesinde, aile büyükleri ülkenin siyasi tarihinde silinmez izler bırakmış yüksek şahsiyetlerdi.
Tek hedefleri, büyükbabalarının daha önceki üç denemede elde edemediği başkanlık seçimini nihayet kazanmaktı.
Ve bu amansız arayış için Hee Joo “acilen” gelin olarak gönderilmişti.
Hem de düğünden bir gün önce.
Çünkü Baek Sa Eon’un gerçek nişanlısı, yani gelini olması gereken kadın, üvey kız kardeşi ortadan kaybolmuştu.
Devam Edecek…
*Prompter: kamera önüne yerleştirilerek, çekimi yapılan kimseye yazılı veya görüntülü hatırlatmalar yapan elektronik suflördür.
**Afazi: felç veya kafa travması sonrası aniden ortaya çıkan, beynin dil ifadesini ve anlamayı kontrol eden bölgesindeki hasar sonucu oluşan bir dil bozukluğudur.
Herkese selamlar! Yeni yıl hediyesi olarak erkenden geldik. Herkese sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir yıl diliyorum. İyi seneler!