Hayalistic
  • Ana Sayfa
  • Seriler
  • Shounen
  • Shoujo
  • Novel
  • Blog
  • Biz Kimiz?
Detaylı Arama
Üye Girişi Üye Kaydı
  • Ana Sayfa
  • Seriler
  • Shounen
  • Shoujo
  • Novel
  • Blog
  • Biz Kimiz?
  • Final Yapanlar
  • Modern Seriler
  • Tüm Seriler Liste
Üye Girişi Üye Kaydı
Geri
İleri

Finding Camellia - Bölüm 13

  1. Ana Sayfa
  2. Finding Camellia
  3. Bölüm 13
Geri
İleri

13.BÖLÜM

Çevirmen: Nekoneptun

“Seninle buradan da konuşabilirim.” Claude’nin yanına oturmayı reddederken sakin kalmaya çalıştı.

“Kontrol etmem gereken bir şey var. Gel buraya,” Claude ısrar etti.

“Pardon?”

Bir kez daha, Claude küstahça parmak işaretiyle onu çağırdı.

Neyi kontrol etmek istediğini bilmiyorum ne diyeceğini de duymak istemiyorum.

Lia, dimdik dururken Claude içini çekti ve uzun bacaklarını masanın üzerine koydu.

“Beni kötü adam olarak görüyorsun değil mi?”

“Hayır, lordu—”

“Prens Wade’e dikkat et.”

“Efendim?”

Lia, Claude’nin beklenmeyen uyarısıyla başını ona doğru çevirdi ve asık suratına baktı.

“Prens güzel ve parıldayan şeyleri seviyor— cinsiyet, statü ya da geçmişine bakmadan. Yani uyarımı önemse ve mesafeni koru.”

Kafası karışan Lia bakışlarını yerden kaldırdı.

Claude kollarını göğsünde kavuşturdu ve hayal kırıklığına uğramışçasına kafasını salladı. Sonrasında sanki uyuyacakmış gibi ceketini çıkarıp koltuğa uzandı.

“Sesinin de henüz değişmemesi hiç yardımcı olmuyor.”

Lia, onun keskin gözlemi karşısında kasıtlı olarak boğazını temizledi.

“Bu doğru değil…”

“Öyle mi?” Claude alaycı bir şekilde sırıttı, ince bacakları kanepeden taşmıştı.

Bacaklarını esnetirken ona bakan Lia, ilk kez ne kadar uzun olduğunu fark etti. Ondan iki baş kadar daha uzun olduğu doğruladı. Claude’nin yılda üç üniforma değiştirdiğinden bahsettiğini hatırladı.

 

Erkekler bu kadar hızlı mı büyüyor? Ayrıca sesimi eleştirmesi de çok doğal. Onun sesi çoktan olgunlaştı bile ama ben ses tellerimi incitmeden sesimi kalınlaştıramıyorum.

Claude’nin uyarısını değerlendirirken, kendisine Prens Wade’in ona dostça ve nazik davranırken Claude’nin her karşılaştıklarında ona kızıp eziyet ettiğini kendisine hatırlattı.

Ne kadar da dengesiz.

Lia içinden ona sövdü.

“Eğer Prens Wade güzel şeylere çekiliyorsa sizin de dikkatli olmanız gerekmez mi?”

“O nedenmiş?”

“Çünkü şu ana kadar gördüğüm her şeyden daha yakışıklısınız.”

Claude gözlerini açıp ona baktı, safir mavisi gözleri karanlıkta parlıyordu.

Lia, etkilenmeden arkasını döndü ve banyoya doğru yöneldi. Ancak kapının ötesinde yayılan karanlığı görünce dondu. Panik içinde şömine üzerindeki şamdanı el yordamıyla aradı.

Claude, ellerini yüzüne gömerek büyük bir kahkaha attı. Lia ona kaşlarını çatarak baktı. Sonunda durduğunda ve kafasını kaldırdığında yüzü kıpkırmızıydı.

Gözlerinin nazik kıvrımı, dudaklarındaki hafif gülümseme ve yüzünü süsleyen gamzeleriyle Claude, hiç şüphesiz yakışıklıydı.

“Oldukça komiksin.” dedi.

Gülümseyerek çenesini ovdu ve Lia’nın gözlerinin içine baktı.

“Banyoya kadar sana eşlik etmemi ister misin? Korkmuş görünüyorsun.”

Onunla dalga geçmeye devam ederken Lia şamdanı elinde tutarak durdu.

“H-hiç de bile lordum!”

Sinirlenen Lia, ona kızgın bir bakış attı sonrasında banyoya koşarak atıldı ve kapıyı arkasından kilitledi.

Yine benimle dalga geçmek için gelmiş!

Altın çerçeveli aynanın önünde duran Lia, gömleğini kaldırdı ve bütün bedeninin kızardığını gördü. Sıkıca tuttuğu iç çamaşırı avuçlarının terinden ıslanmıştı. Gözleri şokla açıldı.

Aynadaki yansıması karşısında ezici bir mahcubiyet ve utanç hissetti. Duygularına anlam veremiyordu.

***

Odaya daha derin bir karanlık çöktü.

Kanepede uzanan Claude, Lia’nın arkasında kaybolduğu banyonun kapısına bakıyordu. Bakışları sonrasında pencereye doğru kaydı.

Şekerlerin tatlı— şeftali, limon ve çilek—kokusu ve tarif edilemeyen bir bitkinin kokusu odayı doldurdu.

Gözleri yavaş yavaş karanlığa alıştıkça oda da görüş alanına girdi. Ayağa kalktı ve çevresini gözlemleyerek yavaşça odada dolandı. Lia’nın bütün öğleden sonra giydiği ceketi gördü.

Çok küçük. Marilyn Selby’e bile zar zor olur. Ve yakasındaki bu ince lavanta kokusu… Onun bir kız kadar zayıf ve güzel olduğunu biliyordum ama bir kız gibi kokmasını beklemiyordum. Sesi de öyle… ergenliğe girmeden önce hadım edilmiş bir kastrato gibi de değil.

Çn: Kastrato, sesinin güzel olması amacıyla ergenliğe girmeden önce hadım edilen erkek.

Sanki yapbozun parçaları birbirine uymuyormuş gibi Camellius’u ne zaman görse belli bir rahatsızlık duyuyordu. Israrla Lius’ta onu rahatsız eden şeyin ne olduğunu bulmaya çalışıyordu ama parmağını bile kıpırdatamıyordu.

Banyodan gelen suyun sesini duyduğunda Lia’nın ceketini yerine koyup odadan çıktı.

“Lord Camellius’un odasındaki lambaları yak.”

“Hemen, lordum.” Diye cevapladı kapıda bekleyen hizmetçi.

Claude’yi eğilerek selamladı ve görevini yerine getirmek için aceleyle odaya girdi.

Claude, koridorda bekledi— hayır, izledi— ta ki görevini tamamlayana kadar.

Lia, banyodan dışarı adım attığında aydın oda karşısında şaşırdı.

Gömleğinin önü yüzünü yıkadığı için ıslanmıştı ve bal sarısı saçlarından düşen damlacıklar gözlerini kapatıyordu. Burnundaki suyu silerken koridorda duran Claude’yi gördü.

“Gidiyor musunuz, lordum?” Diye sordu beklenti içinde.

“Evet.”

Memnuniyetten yüzü aydınlandı ve selamlamak için eğildi.

“Sizi iyi geceler dilerim, Lordum.”

Memnun olan Lia’nın suratını gören Claude kıkırdadı.

“Sana da. Şeker yemeyi abartma.”

Ceketini koluna koydu ve yavaşça koridorun sonuna doğru yürüdü. Merdivenlerden ve tarihi resimlerin gösterildiği galeriden geçerken yüzündeki gülümsemeyi silemiyordu.

“Size iyi geceler dilerim, Lordum” mu?

“Lius, gerçekten tam bir baş belasısın.”

***

Büyük süslü elbiseler ve şık kurdeleli şapkalar giymiş bir grup asil leydi, üstü açık vagonda gezinirken şemsiyelerini eğdiler. Hanımların gözleri Bale hanesinin nişanını taşıyan bir arabaya sabitlendiğinde sohbet ediyorlardı. Bir anlığına Lia, onların bakışlarının arabanın duvarını delip geçtiğini hissetti.

İmparatorluk Akademi’si, Eatre’nin bir mil kuzeyinde Iona Park’ında bulunuyordu. Arabacı girişin önünde durdu. Lia yüksek duvarlarla çevrili binaya baktı ve bir anlığına büyülendi.

“Heybetli duvarlarına aldanma, Lius.” Dedi Marki. “Usta Theodore, Akademi’deki en yetenekli eğitmendi ve sen de onun son dört yıldaki tek öğrencisisin, bu da zaten sınıfının en iyisi olduğun anlamına gelir. Bu kadar korkmuş görünmene gerek yok. Kendine güven.”

Ses tonunda bir parça gurur vardı.

Lia, ona hafif bir gülümseme vermeyi başarabildi ve derin bir nefes aldı. Akademi’de ne olacağı konusunda en ufak bir endişesi yoktu, burası sadece başkentte kalması için bir araçtı.

Kafasında Louver’in bir haritasını çizmeye başlamıştı bile. Lia, kasıtlı olarak arabayı Eatre’nin çevresinde dolandırmış ve bilmediği girişlerin yerini tespit etmişti.

“Yolda giderken yeni daireni geçtik. Bakmak ister misin?”

“Evet, baba.”

Arabacı, Marki’nin işaretiyle kamçısını savurdu ve atlar bozulmamış yol boyunca dört nala gitti.

Yeni dairesi okuldan on dakika uzaklıktaydı ve Marki’nin başkentteki evinde yakındı. Arabadan inerken Lia’nın bakışları parlayarak üç katlı beyaz binaya baktı. Sınırlı sayıda hizmetçiyle yaşaması için yeterli büyüklükteydi.

“Beğenmiş gibisin,” dedi Marki Lia’nın heyecandan aydınlanan yüzünü görünce.

Apartmanın klasik tarzda duvarları, sayısız kemerli penceresi ve ön kapının yanında dikilmiş birinci kata kadar çıkan ortancalar vardı. Lia, eve girerken beyaz taç yaprakları olanlardan bir tanesini kopardı.

“Ben… ben gerçekten de böyle harika bir yerde mi yaşayacağım?”

“Tabii ki. Şehirdeki evimi verirdim ama orası Akademi’ye uzak kalıyor.”

“Teşekkür ederim, baba!”

Sıcak güneş ışığı bekleme salonuna doldu, mercan rengi merdivenler ışıldadı. Eski halıların değiştirilmesi gerekiyor gibi görünüyordu ancak genel olarak burası bir zerafet havası yayıyordu.

Tamamen büyülenmiş olan Lia’nın parmakları tırabzanların üzerinden kaydı.

 

Dört yıl. Sonunda Corsor’dan kaçtım ve başkente döndüm!

“Arabalara izin olmadığı için kendi başına atla gitmen gerekecek. Akademiye gidip gelmek oldukça rahatsız edici olacak ve o duvarların içinde seni koruyacak kimse olmayacak. Kedini savunmalısın.”

Basamakları teker teker çıkmakta olan Lia durdu ve dönüp şapkasını kafasından çıkaran Marki’ye doğru baktı.

“Merak ettiğim bir şey var,” diye başladı.

“Evet, nedir?”

“Kieran sağlığını geri kazandığında bana ne olacak? Benim… Louver’e geri dönmem gerekecek mi?”

Marki, kasvetli soruya karşı başını salladı ve cebinden altın bir puro kutusundan bir puro çıkararak puroyu dişlerinin arasına koydu.

“Eğer Kieran iyileşirse, seni oraya geri göndermeye niyetim yok. Ne karar verirsen ver saygı duyacağım ama senin yakınlarda— çok uzak olmayan bir yerde olmanı isterim”

Cevabı birden fazla farklı anlama geliyordu.

Purosunun yanan ucundan ince ince dumanlar yükseliyordu.

Yakın… çok uzak olmayan bir yer.

Lia, yüzünde hafif bir gülümseme ile arkasını döndü ve merdivenleri çıkmaya başladı.

 

‘Genç Lord Kieran’ı göle terk eden bir hizmetçi olduğunu duydum. Sert bir kışmış bu yüzden onu bulduklarında bir ceset kadar soğukmuş! Doktorlar hayatını kurtardı ama o zamandan beri bünyesi çok hassas.’

 

‘Pipi, o hizmetçinin kim olduğunu biliyor musun?’

 

‘Ben geldiğimde o kovulmuştu bile ama Betty ile yakın olduklarını duydum.’

 

‘Betty ile yakınlardı…’

 

‘Evet. Eğer merak ediyorsan biraz daha araştırabilirim.’

 

‘Hayır, gerek yok.’

Pipi’den hikâyeyi dinlediği akşam, Lia battaniyesinin içine saklandı ve daha önce nasıl kan öksürdüğünü hatırladıkça ağladı. Pişmanlık, korku, kızgınlık ve merhamet tüm kalbini doldururken yüreğinde hafif bir acı hissetti.

Yine de annesini özlüyordu. Bir başkası için kötü biri olabilirdi ama yine de o Lia’nın tek gerçek ailesiydi.

Her kapıyı açarak koridor boyunca ilerledi ve köşedeki şehre bakan odayı yatak odası olarak seçti. Marki, dudaklarının arasındaki purosuyla onu takip etti ve odanın küçüklüğüne karşı kaşlarını çattı.

“Biraz küçük değil mi?”

“Hayır, mükemmel. Ayrıca, en iyi manzarası olan oda burası.”

“Peki, sen nasıl istiyorsan.”

Lia hafifçe gülümsedi, şehir manzarasını izlerken gözlerinin içi parlıyordu. Sonunda bir amacı vardı.

DEVAM EDECEK…

Bakalım Akademi’de neler olacak, Camillia’mız anneciğini bulabilecek mi? Hep beraber göreceğiz. Bir sonraki bölüm görüşmek üzere^^

Geri
İleri
Okuma Geçmişim
You don't have anything in histories
  • Hayalistic
  • BLOG
  • Biz Kimiz?
  • Discord
  • Destek

© 2014-2025 Hayalistic Webtoonları Sizlere Sunar.

Üye Girişi

Şifreni mi unuttun?

←Hayalistic

Üye Kaydı

Kaydolmak İçin Aşağıdaki Alanları Doldur.

Giriş Yap | Şifreni mi unuttun?

←Hayalistic

Şifreni mi unuttun?

Lütfen kullanıcı adını veya e-posta adresini giriniz. E-posta yoluyla yeni bir şifre yaratmak için link alacaksınız.

←Hayalistic